Zirveye de Yarım saate fişeklendim.
97 senesinde Vay - Vay dağı Kuzey tırmanışına giderken, Cebel boynundan görüp bir gün yapmayı hayal ettiğim için nihayet burdayım. Kokorot vadisine kampımızı aşırırken, rotayı yakından inceledim; ilk elli metrede ciddi bir çürüklük problemi vardı. Önce umutsuzluğa kapıldım ama sonra illaki tam bir sırt rotası yerine, kuzey yüzünden sırta bağlanacak bir hatla, dağın bu yüzünde yeni bir yol açabileceğimi düşündüm.
Cumartesi günü Tunç ile Gürtepe Doğu Yüzü'nde, Aladağlar'ın tipik duvar özelliklerine sahip harika bir rotayı oldukça kısa bir sürede yağmalamıştık. Kendimi oldukça iyi hissediyordum., Kampa döndüğümüzde, küzey-batı sırtına bağlanan kuzey-doğu sırt rampasından rotaya girmeyi kararlaştırdım. Pazar günü hava felaketti, soğuk, kesik kesik yağışlı. ayağımdaki Adidaslarla o gün olağanüstü bir alpinizm yaşadım (!), sırta kadar çok süratli ulaştım; kar, buz, çarşak, kaya ve zaman zaman kar yağışında sürekli tırmandım.
sırta geldiğimde yoğun sis vardı, rotanın devamı çok zor görünüyordu. Sakince tırmanış ayakkabılarımı giydim. Solumda kalan uzun çatlağa gireceğimi düşünürken, biraz tırmanınca rota aydınlandı; sırtın sağında kalan kulvarcıklar ve kulerer gözüktü, rahat bir nefes aldım. İpim önümde, çantam arkamda, yine süratle tırmandım. Yalnızlık beni neredeyse orgazma ulaştırıyordu. Emniyet kolonum ve üzerimde hafif bir tırmanış setim vardı, çekilmeye hazır(!) Üç beş tehlikeli sayılabilecek pasajdan sonra, sırtın çarşaklaştığı, rotanın bittiği yere ulaştım. Yalnızca bir buçuk saat olmuştu, rotada ip açmamıştım Zirveye de yarım saatte fişeklendim. İniş için doğu sırtını düşünüyordum. Tunç bir-iki yerde ip açabilirsin demişti, kulelerden bahsediyordu.
Doğu sırtı çok sağlamdı, baca-çatlaklardan ve sağlam yüzeylerden oluşmuştu.. Rahatça ve zevkle ilerliyordum ki sikke, perlon ve kuleyi buldum. İp açmadan tırmanarak indim. Frikşınımı zevkle kullandım. Güney-doğu boynuna ulaşmıştım. Hava dinelmiyordu bir türlü. Solumdan, tam boyundan ana bir kulvar akıyordu aşağıya doğru, oradan inmeye karar verdim. Aşağıdaki süprizlerden henüz haberim yoktu. Doğu duvarının soluinda bir yerlere ineceğimi sanıyordum. Diğer seçenek boyundan sonraki dağ yükseltisini aşmaktı. Kokorot'un çok aşağılarına savrulurum diye tercih etmedim. Tırmanarak inmeye başladım, tırmanarak indim, iniyordum; yüzlerce metre yüzeyler, çatlaklar, bacalar, çarşaklar, kar birikintileri; problemlerin sonu gelmiyordu. Ama işte iniyordum. bir dağcının asgari müştereğini yaşıyordum, onca sıkıntı ve zorluğa rahğmen, sonuçta irtifa kaybediyordum. Bir yerde çaktım sonunda, ip açmama lüksüm sona erdi. Kar yağmur, ıslaktı. Negatif bir çaklak 4-5 metre aşağı, çarşaklı bir sete iniyordu. Denedim olmadı, ölürsem ne olur diye düşündüm o anda, herhalde kimse bulamazdı, kuytuydu. Bak Doğan ! kaçıyorsun, buralara geliyorsun , savruluyorsun, inanılmaz bir ıssızlıkta sen... İlk çıkış, alpinizm, yalnızlığın yüceliği; hayatın en güzel anları, hazırlanıyorsun daha büyük zorluklara. Gözlerin yaşarmıyormuydu o dağcıları düşünüp, okuyup, dinleyip. İşti!
Ama sinirlerim! Öyle uğraştım ki, karşıma çıkan problemlerle, düşmemek için.
İpi açtım. Perlon bırakıp yağladım, elde var bir. İnişe devam ettim, mücadeleye de, çarşağa kadar düşmeden ulaşabilmek için. Bir elli yüz metre sonra, işin gittikçe zorlaşmaya başlayıp, mantara bağladığını anlayıp sıkı bir strese hazırlanmadan, tanıdık bir görüntü yakaladı beni; boşluk... Kulvar duvarla sonlanıyordu. Ama henüz bakmadım, seremoni henüz üç-dört metre uzağımda; ilerleyip bakmam cesaret ve toparlanma sorunu. Büyük bir negatif yada batılıların deyimiyle roof (büyük balkon tavan) çıkarsa karşıma sıçtım demektir. Duvarda örümcek gibi kalabilirim. Bakıyorum kocaman bir boşluk ama olsun çarşak gözüküyor, geri çekiliyorum. İple inebilirim.
Psikolojimde biraz çökülme hissettim. Bunca indim, şimdi ise belirsiz bir duvar inişiyle karşyılaştım. Heyhat! zaten yeterince yıpranmadım mı? Bu da ne oluyor. Bunca zor koşulda, bunca zor şeyi yaptıom. Ödülüm duvar inişi mi olacaktı? Aşağı indikçe kokolaylaşacak umudu taşırken, tam tersi oldu işte. Kendimden başka destek alabileceğim hiç bir şey olmadığı için zihnimi önümdeki zorluğa hazırlamam gerekiyordu veya kabullenmem. Küçük bir meditasyon yaparak gerilere gittim, kentteki özleklerime. Ne oldu doğan onlar (büyük dağcılar) gibi olmak istemiyor musun? Bu bir sınav, işte onlara biraz daha yaklaştığın anlar. Öğreniyorsun ve çelikleşiyorsun. Bunun başka bir yolu varmı? sahtekarlık yapmayacağına göre (!)
Bu zorlanma anında ruhumu -Mick Fowlerlar'ı, Kukuczkalar'ı düşünerek, onlara ulaşan merdivenlerde bir adım daha atarak , elimi yine onlara uzatarak - tazeleyip güçlendirdim. Buna ihtiyacım vardı, yinede istasyonu hazırlarken, perlon kesip düğümlerken ellerim titriyordu istenç dışı...
Boşluğa yaslandığımda kendime geldim, ip bitmişti. Kayadan uzaktım, salınıp kayalara yapışarak ikinci istasyonu kurdum. Sulağankaya Doğu yüzünün çanağına iniyordum.. Dikkatle çanağı inceledim, büyük bir ıssızlıktaydım.
Çarşağın üzerindeki buz-kara ulaşmıştım. İpimi çektim, kaya ve buzun arasındaki boşluktan süzülerek ilerleyip, en düşük sert kar eğiminden çarşağa indim. Sevincimden dakikalarca bağırdım boşluğa. Çanaktan inerken olası bir çıkış için Doğu yüzünü inceleyerek, koşturarak kampa döndüm. İndiğim hat bir tırmanış rotası dikliğinde, Doğu yüzünün solunda kalan ikinci kulvar çatlağı. Temiz iş olmuştu. Beş saat süren Sulağankaya etkinliğimde, öylesi yoğunluklar yaşamıştımki, kampta çay içip dağı seyrederken, kendi yaşamımı bir hırsız-ruh gibi hissediyordum...
Doğan palut