7-9 Mayıs 1999
Serkan Girgin
Tolga Kanık (ODTÜ-DKSK)
Yine gaza geldik abi. Haydi hayırlısı.
7 Mayıs 1999 Cuma:
Sabah saat 8:00'da Çukurbağ Sapağı'nda minibüsten indik. Hava kapalı, rüzgarlı ve soğuktu. Traktöre para vermemek için yürüyecektik. 1 saat 45 dakikada Sarı Memetler'e, 1 saat 10 dakikada Akşam Pınarı'na vardık. Doğrusu kendimizi oldukça iyi hissediyorduk ve ikimizde de inanılmaz bir motivasyon vardı. Akşam Pınarı'nda fazla gördüğümüz bazı yiyecek ve giyeceği bir kayanın altına sakladık. Yukarılar sisliydi, zirveler gözükmüyordu. Sıyırma Boğazı'na bağlanan patikadan yolumuza devam ettik. Vadinin sol tarafından yavaş yavaş yükseldik. Bir süre sonra karlı yamaçlar başladı -yumuşak sert ve eğimli- batonları kaldırıp kazmaları kullanmaya başladık. Saat 14:00 civarı neredeyse Küçük Cebel'e ulaşmıştık. Bu sıralarda garip bir şekilde sis dağıldı ve ileride sağda hedef gözüktü: C1-Güzeller Kuzey Kar Kulvarı. Kulvarın dibindeki çanağa ulaşan bir gedik nirengi seçildi, o yönde iz açarak yürünmeye devam edildi. Ancak biraz sonra ne yazık ki sis tekrar her tarafı kapattı ve saat 14:30 civarı kar yağışı başladı. Hedef açısı almayı unuttuğumuz için yanlışlıkla erken sağa sapıp Güzeller Kuzeybatı Yüzü'nün altına gelmişiz. Kendimizi çok iyi hissediyorduk fakat kar yağışı ve sis zirveye devam etmemize izin vermiyordu. Bunun üzerine ertesi gün hava düzelir ümidi ile kuzeybatı yüzünün dibinde, ortalama 50 derece eğimli bir kaya altı kulvara bivak yeri kazdık. Yataya paralel olacak şekilde düz bir alan oluşturup, sadece başımızı örtecek kadar olan kısmı kar içine oyduk. Bivak torbamız eski bir çadırın dış tentesinden ibaretti. Bunu bivak yerinin üzerine yanlardan iki kazma ile gerdirdik. Diğer iplerini karın içine gömdük. İçeriden de batonlarımızla yükselterek çadır gibi bir ortam oluşturduk. Yoğun kara rağmen sistem çok iyi çalıştı, biz de içeride rahatça rutin kamp işlerimizi gördük. Tek sorun arada sırada kafamın üzerindeki kar katmanını unutup hızlıca doğrulmamdı!
8 Mayıs Cumartesi:
Günlük güneşlik bir ortamda uyandık. Kuzey kar kulvarından uzakta olduğumuzdan bulunduğumuz yerden bir rota araştırmaya karar verdik. Saat 08:30 olduğunda bivak yerimizi toplamış, teknik malzemeyi kuşanmış ve çıkışa başlamıştık. Kar çok sert olduğundan kramponlarımızı taktık. Bir kaya etabını aştıktan sonra kuzeybatı duvarının dibindeki kar kulvarlarına vardık Buradan çıkabileceğimiz uygun bir rota bakınarak duvarın sağına doğru yürüdük. Yukarı baktığınızda en üstte görülen, Lahit Kaya'nın Lahit Bloğu'na benzeyen bir kayanın tam altına çıkan ve sola diagonal giden bir kaya yoluna girdik. (III+, birkaç hamle IV-) Böylelikle 6 saat boyunca bizi hırpalayacak maceramıza başımıza geleceklerden habersiz bir şekilde başlamıştık. Rota bizi Emli Vadisi'nden bakıldığında Güzeller'in orta gövdesini kaplayan kar kulvarına yükseltti. Kulvarda eğim 50 derece civarıydı ve sert karda kayıp da duramayanın aşağıdaki uçurumda pek de şansı yok gibi bir düşünce aklımızdan geçti. Güneye doğru bu kulvarı diyagonal geçtik. Kulvarın tam ortasında kayadan bir set vardı. Biraz yorulmuştuk belkide, çünkü 1,5 metrelik bu duvarcığı kramponlarla geçmek bir problem olmuştu. Etrafından dolaşmaya üşenmiştik aslında. Kulvarın bittiği yerde sağda bir gedik, onun yanında da da sola yukarı diyagonal giden bir yol vardı. Biz sağdaki gediği tercih ettik. Böylece dağın diğer tarafına da ayak basmış oluyorduk. Kendimizce uygun yolları seçerek birkaç sırt daha geçtik. Sık sık kaya üstü buzla karşılaşıyorduk Buraya kadar zorluk yine ??+,III devam etti. Rüzgar kendini hissettirmeye başladı, hava soğuyordu. Bizse kah kaya kılçıklarını üzerlerinde oturarak, kah dik ve çürük miks etapları akrobatik hareketlerle ümitsizce geçmeye debeleniyorduk. Kaya üstündeki kar ve buz ile kramponsuz tırmanmak mümkün değildi. Ama kramponlarla da kaya tırmanamıyorduk. Kramponları onlarca defa rotanın gidişatına göre çıkarıp taktık. En sonunda onları doğrudan emniyet kemerimize bağlayarak bu işkenceye kendimizce bir çözüm getirdik. Bu sefer de öngördüğümüz gibi sağa sola takılıyorlardı, biz de "sabrın sonu selamettir" deyip unutmaya çalıştık.
Sis Kaldı Queen's Rotası tarafından geliyordu, bereket Güzeller'e kadar yetişemiyordu. Artık dağın güney yüzüne tamamen geçmiştik. Ama ne geçiş... Bir türlü rahatlamak bilmiyordu. Belki de dağcılık hayatımızda gördüğümüz en çürük kaya etaplarında tırmanırken her tutup bastığımız tutamağın kopup kopmayacağını sorguluyorduk beynimizde. Bu yoğun stress ile birlikte gelen "Acaba bu donuk kaya gezegeni rotaya girmekle yalnış mı yaptık?" ya da "Nasıl geri ineceğiz?" soruları zihnimizi işgal ederken, önce kısa bir 60 derece civarı kar kulvarı geçtik, oradan da nihai kaya tırmanışlarıyla zirveye eriştik.(-IV) Saat 14:00. Yarım saat bitkin bir şekilde oturduk. Yerimden kımıldayamıyordum. Susuzluktan kurumuş boğazım her yutkunduğumda büyük acı veriyordu. Ne hikmetse, biz zirveye vardık, sis de hemen geldi. Kaldı dışında başka bir şey görünmüyordu. Bir tek şöyle zorla bir doğrulup kafami arkaya çevirdiğimde sisin arasından Sulağan Kaya'nın meşhur Şeytan Rampası'nı gördüm. Gereğinden fazla yükseldiğimizi düşündüm. Acaba haddimizi aşmış mıydık? Yüzümüzü tekrar geldiğimiz yöne, güneye çevirdik. Ayaklarımızın altında yüzlerce metre dik kar, buz ve kaya inişleri uzanıyordu. Dönüş için gözlerimizle uygun rota aradık. Solda Klasik Sırtı kar balkonlarıyla doluydu. Kaya etaplarının da üzerleri ya karlı, ya da ıslaktı. Kramponla kayalardan inmek çok rahatsızdı, kramponsuz ise ayakkabıların kayma riski vardı. Bu yüzden inişi direkt güney yüzünden yapmaya karar verdik. İlk 50-60 metreyi geldiğimiz gibi rahatça indik. Bundan sonra IV-'lik etaba varınca ipi açtık. Bir kısa universal çaktım. Garip bir duygusallık işte, bıraktığımız sikkeye üzülmüştüm. Sanki başka bırakmayacakmışız gibi. Havamızdan da geçilmiyordu hani: geyiğine ağıtlar yakıyordum sikkem de sikkem diye, Serkan da gülüyordu. Fakat bir söz vardır: ne oldum dememeli, ne olucam demeli.
İp inişi ile en son iz açtığımız kar kulvarına eriştik. Kar topuk saplayarak inmek için sert ve çok dik idi, bu yüzden 400 metreye yakın geri geri alçaldık. Kulvarın sonlarına doğru kar iyice sertleşti. Artık kazmamızın sapını kara saplayamıyor, daggering yapıyorduk. Aşırı bükülgen ayakkabılarımla ve onların üzerinde zoraki duran kramponlarımla artık inemiyordum. Serkan'dan iz açmasını rica ettim. Eğim 70 dereceye yaklaştı. İz açarak çok zaman kaybediyorduk. Ancak bu derece sert ve eğimli karda Serkan'ın açtığı izlere muhtaçtım. Serkan sürekli tekmeliyordu. Ruh halimiz oldukça değişkendi. Ayağımızın vurur vurmaz kara girdiği yerlerde bir oh çekerken, hemen 5 metre altında cam buz bir etapta sinir katsayımız tavana vuruyordu. İki adım at dur ve bekle. Ta ki yeni izler hazır olana kadar. Bu teknik etaplardan bir an önce kurtulma psikolojisi içinde olan bizim için tam bir işkenceydi. Kafamı yukarı kaldırdım, ta en yukarıda ip açtığımız yer hala gözüküyordu. Çok yavaştı. Hadi inseydik bir an önce.
Biraz aşağıda kulvar iyice daralıp uzunca bir kaya inişine bağlandı. Sağımız solumuz duvardı. Tekrar ip inişi yapmak gerekliydi. Buradan çok dar bir kar alanına indik. Gölgede kalan bu bölgede havanın da soğumasıyla kar oldukça sertti. Bazı yerlerde cam buz oluşmuştu. Yine bir ip inişi bizi bekliyordu. Arkası gözükmüyordu. Kıt çatlak ortamında sikke çakmaya yer ararken kramponumu kara vurmamla ayakkabımdan atması bir oldu. Krampon olmayacak bir şekilde tamamen ayağımdan çıkıp bilek perlonundan iğreti bir şekilde asılı kaldı. Tek krampona kalmıştım. Bunun üzerine ayakkabımın burnunu kara saplamaya çalıştım ancak ayağım buzlu kara saplanmak bir yana, karı yalayıp yukarı tırmandı. Ne yazık ki kazmam da saplanmıyordu. Kapana kısılmıştım. Kramponlu ayağıma yükü verdiğimden bacağım da oldukça yorulmuştu. Aşağı doğru kendimi bırakırsam bu iki metrelik eğimli sette durma şanım kesinlikle yoktu, hemen setin gerisindeki duvardan aşağı uzun atlayış yapardım. Serkan biraz aşağımda ve arkamda ne olur ne olmaz diye çaresizce duruyordu. Ne yazık ki o ortamda bundan başka da yapabileceği bir şey yoktu. Hasbel kader hemen solumdaki sikke çakmayı planladığım kayaya vardım. Bunu kutlamalıydım sanırım çünkü artık ayaklarım kayadaydı. Ama tam tersine bu sefer de kramponlu ayağımla kayada durmam çok riskliydi, çünkü krampon ikide bir kayadan atma eğilimi gösteriyordu. Sırtımda kamp yüküm vardı ve kollarıma müthiş bir yük biniyordu. Tam bu esnada ayağımda sallanıp duran atık kramponuma bir elimi kayadan çekip aşağı eğilerek çeki düzen vereyim dedim ama sen misin diyen, hala bile anlayamadığım bir çeviklikte ayak bileğimden kurtulup aşağı kaymaya başladı. "Serkaaan! Tut abi krampon geliyoo." Tutamadı... Sikke çakmam gerekiyordu ama nasıl? Sadece bir elimi bırakabiliyordum. Bu sırada kar gözlüğümü gözlerimin üstüne çıkarmıştım, bir anda kurtulup o da aşağı kaymaya başlamasın mı? "Serkan yeni aldım abii!!! Bunu tut barii." Tutamadi... Krampon ve kar gözlüğümü kaybetmiş olmanın verdiği psikolojik çöküntü içinde zar zor bulduğum bir çatlağa sikkeyi çakmayı başardım. Bir kilitli karabinle emniyet prüsiğini takıp üstüne oturdum. Ohhhh. Tam bu sırada pıt diye bir ses geldi, daha ben ne olduğunu anlayamadan gözlüğümün camlarından birini o karanlıkta aşağı kayarken görmenin dehşeti içerisinde Serkan'a bağırıyordum. "Bunu lütfen tut abi. Kesin dağılırım lütfeen!!!". Serkan bu sefer dersini iyi çalışmıştı. Tuttu.
Serkan'a ipi attım biraz sonra da ben indim. Artık daha geniş bir alandaydık. Ancak saat 20:00 olmuştu ve hafif kar yağışı başlamıştı. Karanlıkta krampon ve gözlük ortalarda görünmüyordu. Bu şartlar altında günü noktaladık. Yine 60 derece civarı eğimli karda kaya altı uygun bir yere aynı tür bivağımızı kazdık. Alanımız bu sefer çok daha dardı. Aramıza ocağı alıp zorla sıvı hazırladık, çok yorgun olduğumuz için bayılmak suretiyle uykuya daldık. Bulunduğumuz noktanın devamı yine belli değildi. Bu dağğdan kurtulabilecek miydik? Kramponum artık yoktu. Bütün gece nasıl? nasıl? sorularıyla dolu kabuslar gördüm.
9 Mayıs Pazar:
Sabah 06:30 civarı bivaktan çıktık. Serkan yukarı benim düşürdüklerimi toplamaya gitti. Elinde benim krampon ve gözlükle geri döndü. Doğrusu bulamasaydı olacakları düşünmek bile istemiyorum. İnişe devam ettik.. Kar hala ve eğimli ve donuktu. Geri geri kısa bir inişten sonra tekrar bir kaya setine vardık. Aşağısı yine gözükmüyordu. Şu profil sikkelere hayranım. Çok sağlam ve iyi oturdu. İpin ortası belli olduğundan Serkan beni yarım kazıkla 25 metre indirmeye başladı. Eğer ip yetişmezse ben bir şekilde tırmanacak Serkan da emniyetimi alacaktı. Serkan'ın beni indirdiği yerlerde gerçekten korktum. Halen devam eden su akıntısının pırıl pırıl parlattığı dimdik bir kaya oluğundan aşağı gidiyordum. Altımda bir set gözüküyordu ama ip yetişmeyebilirdi. Kaç metre kaldı soruları ve karşılıklı anlaşılmadılar. Rüzgardan birbirimizi duyamıyorduk. Bir taraf diğerinin anlaşılmadı lafını anlamayıp öbür tarafa anlaşılmadı diye bağırıyordu. Biraz sonra stresten asabiyetimiz yine fırlamıştı. Eğer sete varamazsam tek bir çatlak bile olmayan ortamda ne yapacğımı merak ediyordum. Askıda istasyon almak veya geri tırmanmak, hiç birisi mümkün gözükmüyordu. İp yetişti. Öyle ki ayaklarımın burnu yere değiyordu ve emniyet kemeri bacaklarımı kangren yapmak üzereydi. Sette geceden sular donmuştu herhalde ki sivri sivri cam buzlar vardı. Serkan da ipin diğer kısmından biraz sonra geldi. Aynı benim gibi zar zor gergin ipten çıktı. İp inişleri hala bitmemişti. Zorlukla emniyet noktası bulduk, Serkan "Bu sefer çok sağlam olsun abi" dedi, çift sikke çaktık. Sonunda o yamuk halkalı sikkeyi dağa paraladık. 5. ip boyu sonunda artık Güzeller Çanağı'na bağlanan kar kulvarındaydık (11:30). Aşağı uçma riski olmayan emniyetli bir yere sonunda ayak basmıştık. Birbirimize sarıldık, hayatta kalmış olmanın sevinci ile. Sikkelerimi taktığım malzeme karabinine baktığımda tek bir sikke kalmıştı. "Vay be !" dedim içimden, "ne maceraydı". Gerçi hala geri geri inmek zorundaydık ama keyfimiz yerindeydi artık. Güzeller Çanağı'na varınca hızla inişe başladık. Saat 13:15'te Akşam Pınarı'na ulaştık. Dönüp Güzeller'e bir bakalım dedik ama nafile! Biraz atıştırdıktan ve çantalara artık kullanmadığımız malzemeleri koyduktan sonra Emli'ye girdik. Bir güç geliverdi, 50 dakikada Sarı Memetler'e indik. Köye devam ederken yolda iki Amerikalı bizi aldı. Aladağlar güzelmiş, tur kayağı yapacaklarmış ama olmamış. Başka ülkelerden insanlarla dağcılık geyiği yapmak bize enteresan geldi. 16:00'da servise bindik. Yolda giderken uzunca bir süre böyle olaylara girmemeye yemin ettik. Artık sıkı bir yemeği hak etmiştik sanırım. 23:00 gibi Aşti'ye vardık, vedalaşıp ayrıldık. Yeni gündem: Ödevler bizi bekler.
Kullanılan Malzemeler:
Kamp: 1 çadır dış tentesi, 600 ml saatçi benzini (100 ml arttı), MSR Whisperlight ocak, yarısı kullanılmış tuvalet kağıdı, kibrit, çakmak, çakı, kafa lambaları, 1 kar küreği, 1 adet 1lt.lik tencere, -25 lik tulumlar, mat vb. Bu tarz travers etkinliklerinde kamp yükü sürekli yanınızda olacağından her parça çok iyi düşünülüp götürülmelidir.
Yemek: Sabahları bir ufak boy krem peynir, yarım kavanoz kadar fıstık ezmesi, öğlenleri 1,5'ar paket cicibebe, akşamları 500 gr haşlanmış bulgur, 500 gr haşlanmış pirinç pilavı. Ocakta sadece sıvı yapıldı, ayrıca 4 paket toz içecek, 1'er ekmek, çikolatalar, multivitamin hapları ve vitaminli bonbon götürüldü.
Teknik: 8 adet sikke (6'sı bırakıldı, 1'i düştü.), 3 büyük perlon (1'i bırakıldı), 4 ekspres perlon (hepsi bırakıldı), her kişiye emniyet kemeri, kask, kazma, krampon, 2 emniyet prüsiği, 1 kilitli, 1 hms, ayrıca 2 kilitli ve 1 hms istasyon için, 3 orta boy curve stoper ve1 orta boy friend, 50 metre 9 mm. ip, 1 buz çekici. Genel: Pusula, düdük, ilkyardım çantası, çöp torbaları vs.
Giyim: Sağlam ve sıcak tutan bir eldiven ve eldiven koruması tavsiye olunur.
Bu tırmanışta bize büyük yardımları dokunan iyi hidrasyona, bir gün önce akşamları aldığımız vitamin haplarına, kanımızı sulandıran aspirine, yeterli ve dengeli beslenme sayesinde düşmeyen tansiyonumuza ve fiziksel performansımıza teşekkürü bir borç biliriz.
Tolga Kanık