-Arkadaşlar mix eğitimine gelirken herkes yanında beş litre su getiriyor tamam mı. ?Yapıcaz abi bu işi rotaların üzerinden bu suları azimle yavaş yavaş akıtırız. Bi dondu mu?Nasıl mix çıkarız bee.
-Yok abi bak ona gerek yok. Şimdi Kubilay'ın babası eskiden Ulukışla Kaymakamı'ymış. Onu Çamardı'nda çok severlermiş. Rica ederiz, itfaiyeyi Cımbar'a getirtiriz, rotalara su sıkarız. Ama adamları gün boyu meşgul edicez abi.
-Olsun olum buluruz bi yolunu.
-Ya kasmayın yaa!Bak dağ evinden boru hattını kuracaz. İçinden de ılık suyu rotalara üssten akıtacaz. Nasıl olur? Dağ evinin duvarı da olabilir aslında.
-Hele bizim spor salonunun dış duvarı var ya abi onun sonu ne negatif yaa bir dondursak ne tırmanılır hayal edebiliyor musunuz?Spor Müdürümüz izin verir miydi acaba, bir sorsak mı ne dersiniz?
Buz kazmasını sapladım…Sonra da buz çekicini. Bir de buz burgusu yerleştirdim, üstüne hms taktım. İçimde garip bir heyecan vardı. Ne kadar çabuk olmuştu. Daha dün akşam evdeydim ve TV seyrediyordum. Şimdi ise hayatımda ilk defa gördüğüm donmuş şelalenin başında buz burgusu yerleştiriyorum, buz çekici sallıyorum. Sanki daha önce yapmışım gibi. Hiç yabancılık çekmiyorum.
Sabah otobüste uyandığımda kendimi bembeyaz bir dünyanın içinde bulmuştum. Bu düzgün beyaz örtüyü tek bozan şey yolun siyahıydı. Erzincan 250km. levhasını gördüğümde nerede olduğumu hatırladım. Aslında biraz gergindim, çünkü bilinmeyene doğru bir yolculuk yaptığımın farkındaydım. "Aman sakata gelme!" demişlerdi.
Otogarda indim. "Nereye gidiyorsun?" dediler. "Çağlayan'a nasıl gidilir?". "Ne yapacaksın orada?". "Girlevik Şelalesi varmış da ona bir bakacaktım. " Yardımcı oldular. Beş dakikalık bir şehir içi seyahatten sonra Çağlayan minibüslerinin kalktığı yere ulaştım. O ana kadar herkes bana çok yardımcı olmuştu. İnsanlar bana uzaylı gibi bakmıyordu. O koca çantamı garipsemiyorlardı. Ona sanki bir bavulmuş gibi davranıyorlardı. Tüm bunlar bana güven verdi. Erzincan'dan Çağlayan'a yolculuk yarım saat. Yol boyu sağımızda Munzur dağları geçit törenine başladı. Şimdi Mercan (3258 m. ) dağı: Mülayim eğimleriyle rahat bir zirve. Geçen sene Ekim Ayı'nda kolla tırmanmıştık. Zirvedeki manzara hayatımın en güzel anlarından biriydi. Sanki Alpler'deydim ; ufka kadar uzanan yüzlerce sarp zirve yanyana diziliydi. Mercan'ın bir yanında Munzurların en yükseği Akbaba (3463 m. ) Zirvesi arabanın camında yerini aldı. Gerçekten sarp bir dağ. Demirkazık'ı aratmıyor. Zeminden tam iki bin metre yükseliyor. Yola doğru uzanan Kılıç Sırtı adını andırıyor. Doğusu bir duvar. Hemen yanındaki vadi Mercan Vadisi Birmanlar Yaylası'na ulaşıyor. Ve buradan görebildiğim onlarca sarp zirve daha Akbaba'nın yanında doğuya doğru uzanıyor. Yol boyu soruyorum şelale dondu mu diye ama verdikleri yanıt hiçbir zaman net değil. Ya "Çok soğuk" ya da kafalarını sallayıp "Oralarda kimse yoktur bu zamanda" diyorlar.
Çağlayan'a vardık. Bir metre yüksekliğinde açık kalmış musluktan akan suların donarak oluşturduğu kalın sütun ümit veriyor. Araba beni Çağlayan'ın biraz yukarısında bıraktı. Beş dakika daha yürümem gerekiyormuş. Park alanı sınırlarını geçiyorum, vee evet! Orada kocaman bir donmuş sütun gözüme çarpıyor.
Çadırımı kurdum. Giyinip malzemelerimi kuşandıktan sonra tırmanmaya başlayacağım. Hava soğuk ama güneşli. Sanki sabah plaja gitmeye hazırlanırken sabırsızlanan tatilciler gibiyim. Hadi bir an önce bitse de gidip tırmansam.
Şelale aşağıda ufak gölcükler oluşturmuş. Tabii donuk ama ya kırılırsa. Adımımı dikkatle atıyorum. Elimi donmuş şelaleye değdirdim. Çok hoş bir duygu bu. Bambaşka bir dünyadayım sanki. Her tarafım kristal kripton gezegeni gibi. Şelalenin altından su sesleri geliyor. Ama göremiyorum.
Sabırsızlıkla yukarıdaki sete dolaşıp üç buz burgusuyla istasyon atıyorum. Gerçekten çok sağlam bir emniyet oldu. Hani "bombproof" derler ya. İpi aşağıya atıyorum. Hayatımın ilk donmuş şelale inişini gerçekleştirdikten sonra ipi gerip, krolümü ipe takıp tırmanmaya başlıyorum. Sanki bir festivaldeyim. Doğru vuruşu yapmak çok zor: omuz , kol, dirsek ve bilek aynı doğrultuda olmalı. Öyle her nokta hemen kazmaya teslim olmuyor. Bazen bir kaç defadan sonra ancak ufacık bir yeri tutuyor. Ama olsun emniyet pürsiğini takıp üstüne oturmak bile mümkün. Ufacık girmiş kazmayı geri çıkartmak ise bir problem. Her vuruşumda dağılan buzlar suratıma çarpıp gidiyor. Sırılsıklam oluyorsun. Eller uyuşuyor. Buzda tırmanmak çok zor ama bir o kadar da zevkli. Herşey teorisinde olduğu gibi:Buz aletlerini yerleştir, sonra kolların gerginken bir ayağını sapla, sonra diğerini, bu pozisyondan (monkey hang) sonra gözüne daha yukarıda kazmanı sallayacağın bir yer kestir. Ayaklarının üzerinde yükselirken seçtiğin noktaya da vuruşunu yap. Şimdi de diğer buz aletinde sıra. Buz burgusu yerleştirmek tam bir işkence. Gerçekten de işin en zor kısmı. Zaten bir yerletirilen burgunun içinde kalan buz dışarı çıkmıyor, tekrar da başka bir yere atılamıyor. Sonuç olarak eğer yanınızda buzu dışarı itecek ince uzun bir şeyiniz yoksa etkinliğin sonuna kadar buz burgunuzu emekliye ayırabilirsiniz. Elle çevirmek bir yere kadar, ondan sonra kazmanız devreye giriyor, döndür babam döndür. Buzda emniyet alma olayını çözen biri herhalde tek koluyla şınav da çekiyordur. Krampon seçiminin çok önemli olduğunu kavradım. Austuria Alpin Geckolar buza işlemiyor bile. Bir süğre sonra onları sadece bir yerlere koyuyorum. Artık dikey uçlu hatta monopoint uçlu kramponların perfonmansa nasıl etki ettiğini su gibi ezberledim. Gerçekten tam anlamıyla tabanı bükülmez bir ayakkabı ve kramponla çok daha iyi verim alınacağı açık.
Bu günkü rota WI 3-4 (75 -85 derece dik buz) zorluğundaydı. Sonra da sağdaki buzlar üzerinde yan geçiş çalışıyorum. Her yer buz zaten. Artık kollarım patladı.
Gece Çağlayan'dan gelen köpek ulumalarıyla birlikte geçiyor. Neyse ki walkmanimi almıştım; bana yalnızlığımı unutturacak tek arkadaşım. Gece çok soğuk.
Ertesi gün asıl hedefim olan büyük sütunun üzerine istasyon almak üzere yola koyuluyorum. Yine üç buzgusuyla emniyet alıyorum. Bu setten Mercan Dağı görülebiliyor. Şelalenin bu bölümü çok dik, 15 metre uzunluğunda beş metre genişliğinde bir sütun, WI 5 zorluğunda (90 derece dik buz). İlk denememde defalarca düşüyorum. İpin esnemesi ve krol sıkışana kadar geçen mesafe birleşince lider düşüyormuş gibi hissettiriyor insana. Bazen düşerken çekicimi de yukarıda unutuyorum. Bu sefer de buzda elle tırmanmanın inceliklerini öğreniyorum. İkinci denememde rotayı gönderiyorum. Bir kaç saat sonra sütunda kramponlamadığım yer kalmadı. Gün boyu şelaleyi görmeye Türkiye'nin çeşitli yerlerin gelen insanlar bana dumur olmuş şekilde bakıyorlar. Tebrik edenler, fotoğrafımı çekenler, Kayseri'de meşhur olacakmışım.
Akşam son arabayı yakalamak için hızla toparlanıyorum bir koşturmaca aşağı iniyorum. Ama sadece iki dakika için kaçırmışım. İnsanlar oldukça yardımcı oluyorlar. Kahveye davet ediyorlar, sohbet ediyoruz. Anlattıkları çok ilginç:1994 yılına kadar buraya Alamnaya'dan, Avusturya'dan, Japonyadan onlarca turistin geldiğinden bahsediyorlar. Bizim ıssız dediğimiz yerlerde pek çok dağa çıktıklarından bahsediyorlar. Kamp kurup bir ay dağda kalıyorlarmış. Önlerine haritamı koyuyorum. Bir sürü yeri tanıyorlar. İnsanların büyük çoğunluğu dağların Tunceli Yamaçları'ndaki köyler yakılıp boşaltılınca Çağlayan'a göçmek zorunda kalmış. Sonunda kahvede geceliyorum. Sabah kalkıp erkenden Erzincan'a ulaşıyorum.
Çok karizmatik bir şehir Erzincan. Her tarafı 2000 metre yükselen dağlarla çevrili. Kaya tırmanışı, rafting, yamaç paraşütü, dağcılık, donmuş şelale tırmanışı, bisiklet vb. birçok spor 10 dakikalık mesafelerde yapılabiliyor. Girlevik Şelalesine ulaşmak için öncelikle Erzincan'a varmanız gerekiyor.
Yolculuk Ankara'dan yaklaşık on saat. Termimal önünden 2 nolu dolmuşlarla Çağlayan Kasabası'na giden dolmuşların kalktığı durağa geliyorsunuz. Çağlayan, Erzincan'ın 26 kilometre güneydoğusunda. Yolculuk yaklaşık yarım saat sürüyor. Çağlayan'dan şelaleye kadar yarım saat daha yukarı yürümek gerekiyor. Arabadan rica ederseniz bırakabiliyor. Şelale toplam 40 metre. Önce 15 metrelik bir WI 3-4 etap, set, tekrar daha dik 15 metre WI 5 etap , set, 10 metre WI 3 etap şeklinde gidiyor. Şelaleye gelen su önce elektrik üretimi amacıyla 4 türbinden geçiyor. Eğer önceden haber verirseniz 2 türbin iptal edilebilir. Bu durumda şelalenin debisi artıyor ve yanlara daha fazla yayılıyormuş. Böylece çok daha büyük, geniş ve dik donuyormuş.
Erzincan'da terör ve mayın sorunu yok. Kasaba halkı, her yaz Aladağlar da olduğu gibi yukarılara yayla taşıyor. Mesela Birmanlar Yaylası'na Çağlayan'dan bir günde ulaşabiliyorlarmış. Bu yayla Aladağ Dipsiz Vadi gibi bir yermiş: yayla ve etrafında üç binlik zirveler. (bazı fotoğraflar da var. )Etkinlik düzenlemek istendiğinde bağlı olduğunuz topluluk adına bir izin dilekçesi hazırlayıp, Erzincan İl Jandarma Komutanlığı'na ve Erzincan Valiliği'ne vermekte fayda var. (Sadece gidişinizden haberdar olmak için istiyorlar). Ben vermedim çünkü aslında soran da yok. Ama Erzincan Doğa Sporları Merkezi Başkanı Tuncer Bey gerekli olduğunu söylüyor. Etkinliğe gitmeden önce arayıp bilgi alabilirsiniz. Çağlayan'da da jandarma karakolu var sadece buraya da haber verilebilir.
Tel: Tuncer Tırtıllıoğlu: 0 446 223 83 03 Diğer ayrıntılar için beni arayabilirsiniz.
Tolga Kanık 0 312 222 88 02 Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
Malzemeler: 50 metre 8. 5 mm. yarım ip (dry ip şart gibi), 5 buz burgusu, buz çekici, buz kazması, 3 uzun istasyon perlonu, krol (göğüs yumarı). Gerisi malum. Ben istasyon için sikke çakacak ya da baba atacak yer bulamadım. Bazı ağaç gövdeleri var ama hiç güven vermiyor. Sağlam bir istasyon istiyorsanız, bolca buz burgusu ve uzun istasyon perlonları götürün derim. Kısa buz kazması , mesela 45 cm gibi, çok daha iyi performans gösterecektir. Kramponlarınızı törpüleyin.
Televizyon izliyorum. Konu, Tunç Fındıkların Mont Blanc denemesi sonrası yukarıdan emniyet alıp tırmandıkları bir buz tırmanışı. Bir ara kamerayı Tunç eline alıyor. Çekerken bir yandan da konuşuyor, diyor ki: "Buz tırmanışı Türkiye'de pek yaşayamadığımız bir zevk. "Bunu ilk düşündüğümde Tunç'u haklı bulmuştum. Ama şimdi aksini düşünüyorum. Çünkü araştırmıyoruz. Yaratıcı değiliz. Babam harita mühendisi ve hayatının uzun bir dönemini haritasını çıkartmakla uğraştığı Kuzeydoğu Anadolu'da geçirmiş. Bu bölgede irili ufaklı yüzlerce şelale olduğundan bahsediyor. Ve de en önemlisi olan Tortum Şelalesi:Yükseklik 40 metre, kot 2150 metre. Bana bu şelalenin donmaması imkansız gibi geliyor. Bize düşen ise gidip keşfetmek. Aladağlarla benzer teknik zorluklara sahip ve yaklaşık beş kat daha büyük olan Munzur Dağları'nın ilerleyen zaman içerisinde Türkiye Alpinizmi'nin , Aladağ kabuğundan çıkıp, yeni ulaşım yeri haline geleceğine inanıyorum.
Munzur'a gitmek mi? Kaçkar'a giden adam Munzur'a da gider.